Fyodor Mihailoviç Dostoyevski'nin 1846 yılında yayımlanmış ilk romanıdır. Yirmili yaşlarının başında ilk romanı yazmış olan yazar, gelecekte kendisinden sıkça söz ettirecek ve adını edebiyat tarihine altın harflerle yazdıracak bir yazar olacağını belli etmiştir. Rivayete göre genç Dostoyevski, ilk romanı İnsancıklar'ı tamamlar tamamlamaz ev arkadaşı yazar Grigoroviç'e okutur. Grigoroviç o kadar heyecanlanır ki birkaç kez kalkıp Fyodor'un boynuna sarılmak ister. Grigoroviç ertesi gün romanı yazar ve yayımcı Nekrasov'a götürür; kitaptan çok etkilenen Nekrasov da eleştirmen Belinski'ye... "Yeni Gogol doğdu!" der.
İnsancıklar'ı okurken hissettiğim şeyleri tarif etmek çok zor. Dönemin fakirliği, insanların ezilmişliği, çaresizliği, insan onurunun ayaklar altına alınmışlığı ve daha birçok duygu bombardımanını aynı anda yaşatabilecek müthiş bir başyapıt. Petersburg'da bir devlet dairesinde çalışan orta yaşlı, alçak gönüllü Makar Devuşkin ile genç bir kadın olan Varvara Dobroselova arasındaki mektuplaşmalardan oluşur.
Tanım yapmak için kullandığım bütün kelimeler aslında anlatmak istediklerimi anlatmaya yardımcı olmuyor. İşte böyle mükemmel bir kitap hakkında ne kadar yazsam boşuna. İnsancıkların yaşadığı o büyük ve korkunç fakirlik o kadar güzel anlatılmış ki kitabı okurken hissettiğim kalp ağrısı uzun süre beni terk etmedi. Ayrıca Dostoyevski, okurlarını yarattığı dünyaya çekmesini ve o dünyanın her ayrıntısını en iyi şekilde aktarmayı başaran ender yazarlardan biri. Kitabı okuduğu anda büyük bir yazarla karşılaştığını anlayan zamanının en önemli Rus eleştirmeni Belinski çok haklıydı.
-Yoksul insanda gurur olmamalıdır asla, asla!
-Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutsuz ile yoksulun birbirinden uzak durması lazım, birbirlerine bulaştırmamak için.
-Ne kadar garip bir zamanlar bize kötü gelen, bizi kızdıran olaylar bile birer anıya dönüşünce bütün kötülüğünü kaybediyor.